“Bu kara topraklar altında yatan Anadolu’nun Mehmetçiği, Azerbaycan’ın hangi bir karış toprağıdır ki, onu kendi kanıyla sulamamıştır”
Bakü’nün kurtuluşunun birinci yıldönümünde Bağımsız Azerbaycan Devleti’nin Kurucusu Mehmet Emin Resulzade‘nin 15 Eylül 1919’da “Azerbaycan” gazetesinde yayımlanmış “Hak yerini bulduğu gün” makalesi:
Azerbaycan Türkü 28 Mayıs’ta istiklalini ilan etmiş, 15 Eylül’de işgalciler elinde inleyen başkentini kurtarmıştır. 28 Mayıs Azerbaycan Cumhuriyeti’nin temelinin atıldığı gün ise 15 Eylül de o temelin atıldığı gün kadar kiymetlidir. 15 Eylül yaşanmasaydı, büyük ihtimalle 28 Mayıs temeli ilk seneyi-devriyesini görmeden tarihe karışır giderdi. Bakü’nün Azerbaycan için sadece bir başkent değil adeta efsanelerde söylenen bir “Can şişesi” olduğunu gözönünde bulundurursak, gerçek istiklal gününün 15 Eylül olduğunu kabul etmeliyiz. 28 Mayıs’ta büyük bir hak ilan edilmiş, 15 Eylül’de ise bu hak yerini bulmuştu…
O müşkül durumdan milleti kurtaracak olan yegane çare vardı: TÜRKİYE. Ümitler hep oraya dikilmişti: “O kardeş millet gelecek, bizi düşman elinden kurtaracak”. Halkın bundan başka bir umudu kalmamıştı. O zaman müthiş bir anarşiye maruz kalmış, bolşevik işgaliyle tehdit edilen Gence, Nuri Paşa’yı Gökten inmiş bir melek gibi karşılamıştı. “Her millet bağımsız olarak yaşayabilir”– diye dünyaya gösterişler yapan bolşevikler, Bakü’yü elden vermek istememişlerdi. “Bakü Sovyet Rusya’sı için gerekli”- diye Azerbaycan demokrasisine suikast etmiş, mutluluklarını Türkün bedbahtlıkları üzerinde kuran kuvvetlerle ittifak yapmış, Mart olaylarından başlayarak Bakü’de akıttıkları kan ve gözyaşlarıyla Azerbaycan’ın kutsal ateşini söndürmek istemişlerdi.
Fakat Azerbaycan Türkü tam bir meyusluk ve umutsuzluk derecesine gelmişken yüzünü Ağabeyi Osmanlı Türküne çevirerek yardım istemiş, kardeş sesinin “Lebbeyk”- sedasını duymuştur.
Bir tarafta Bolşevik, Taşnaksütyun, Menşevik, Kadet, daha sonra İngiliz ve ilaveten Alman kuvveti, öte tarafta ise Türkiye-Azerbaycan kuvveti karşı karşıya gelmişti.
Birinci taraf Bakü’yü Azerbaycan’dan ayırmak suretiyle, siyasi bir katliam hayata geçirmek istiyor, diğer taraf ise son damla kanını akıtma pahasına da olsa hakkı yerine oturtmak istiyordu. Bugünkü büyük bir günde, Kurban bayramı arifesinde iki kardeş Türkün Türklük mefkuresi mabedine verdikleri kurbanlar kabul olunarak kanlara boyanmış, Bakü sokakları düşmandan temizlenmiş, hak yerini tutmuştu.
Hak yerini tuttuğu bu günde biz şüheda-yi istiklal ve istihlasımızın (kurtuluşumuzun) büyük ruhu hüzurunda şükran borcumuzu eda etmeliyiz.
Bugün yeni Cumhuriyetimizin sütununu, ordumuzun başkentimizin sokaklarındaki yürüyüşlerini görüp göğüslerimizi kabartırken şüheda kabri üzerine gidip de fatiha vermeyi unutmamalıyız. Onlar, o büyük vücutlar, tam vaktinde bir melike-yi nicat gibi yetişerek kendileri öldüler fakat bizi ölümden kurtardılar. Onlar, bu ölümü kabullenen büyük adamlar bize yaşamak için ölmeyin ne mesut, ne şanlı, ne şerefli bir karakter olduğunu öğrettiler. O fedakar insanlar Azerbaycan Cumhuriyeti’nin payidar olmasına, memleketimizin cellad vahşiliğinden kurtulmasına sebep oldular!
Bu kara topraklar altında yatan Anadolu’nun Mehmetçiği, Azerbaycan’ın hangi bir karış toprağıdır ki, onu kendi fedakar kanıyla sulamamıştır. Bilhassa Bakü civarının herhangi bir deresini, her hangi bir tepesini gezseniz, bir şehit mezarıyla karşılaşırsınız. Bu şehit Çanakkale’yi göğsüyle savunan kahraman Türkün yiğit kardeşidir. İstanbul’u savunmuş, şimdi de yeni bir Türk hükümetinin başkentini- Bakü’yü düşmandan kurtarmak için buraya kadar gelmiş ve şehit olmuştur. Bugün ise bu şühedanın mezarı üstünde bir şükran anıtının temeli atılacaktır. Fakat bilmem ki, bu ay da geçtiğimiz sene 15 Eylül’de dul kadınların, yetim çocukların, sevinçli gelinlerin bu kurtarıcı kardeşlere besledikleri hissiyyatı tamamen tasvir edebilecek mi?
Haşa, Azerbaycanlıların şükran göğsüne kazınan kardeşlik hatırasını ne bir usta kazıya bilir ne de bir tunç taş ona tahammül eder. Bugün tüm Azerbaycan, Kafkasya İslam Ordusunun Nuri Paşa, Mürsel Paşa kumandanlıklarındaki Osmanlı subay ve erlerinin hatıratı-haziniyle hem şad hem de mahzundur. Şaddır, çünkü onların himayesi, onların muavinetiyle bugünkü bayramı idrak etmiştir. Mahzundur, çünkü kendilerine böyle bir saadeti kazandıran kahramanların kendi vatanları, ana yurtları tehlikeler içinde ve bizim hürriyetimize sebep olan o büyük vücutlar halihazırda hürriyetten mahrum bir haldedirler.
Hakiki istiklalimizin köşe tası konulduğu bu günde kendi cesetleriyle bina-yi istiklalimizi tahkim eden kahraman milletdaşlarımızı selamlarken onları yetiştiren o büyük Türk Vatanının kurtuluş ve nicatı için samimi dualarımızı barigahi-ebediyete tevcih etmeyi de unutamayız. Yalnız kendisini değil düşmanlar elinde kalıp hakkı payimal edilmekte olan kardeşini de savunabilen bir millet müşkülat içinde kalabilir fakat emin olunuz ki, mahvedilemez.
Evet, Hak yerini bulduğu böyle bir mualla günde Türklüğün temini-istikbal ve istiklali için ölen şühedanın büyük ruhu huzurunda:
Elimize bir vadia olarak emanet edilen bayrağımızı kardeşlerimizin fedakarlığına imtisal ederek şeref ve namusla muhafaza edeceğimize ahdedelim.
Bilelim ki, bu vasıtayla biz hem Türklüğü kuvvetlendiriyor, hem Müslümanlığa hem de İnsanlığa hizmet ediyoruz…
Mehmet Emin Resulzade
Azerbaycan gazetesi, 15 Eylül 1919
İnterpress.az